30 Kasım 2012 Cuma

Derinlemesine...


En derinde gerçek duygularımız yatar.
Gerçek anlayışlarımız, 
gerçek telaşlarımız,
Gerçeğimiz yani
gerçek biz...
...
Ama
biz bu duyguların, bu telaşların,
yani gerçeğimizin üzerine çok fazla şey ekleriz,
Üst üste, kat be kat...
O kadar artarki yüzeyselliğimiz,
gerçeğimize yani derinimize dönmek çok tehlikeli olur.
Gerçeğimizden korkacak kadar gülünç bir hal alır durumumuz
işte bu zamanlarda..,
tabi bir o kadar da korkunç...
...
Acı olan kendimizi reddetmiş olmamızdır aslında,
Yüzeyde yaşarız çünkü yüzeydeyken hayatta kalacağımızı sanarız,
ya da en azından kendimizi daha iyi koruyabildiğimizi...
Kimseye yenilmeyeceğimizi sanarız eğer gerçek duygularımızı gizlersek..
...
Ama unuturuz şunu,
Ne kadar uzaklaşırsak derinden,
O kadar boğuluruz yüzeyde...
O kadar anlayamayız karşımızdakini,
o kadar yalan söyleriz,
o kadar aldatırız kendimizi,
o kadar aldanırız.
O kadar nefessiz kalırız yani...
...
İnsan derinler(in)de boğulmaktan korkar,
ama duygular(ın)a nefes aldıran,
derinler(i)dir bunu bilmez...
Ona kendini unutturan ve duygular(ın)dan yalıtansa
hep derinler(in)den kaçışlarıdır..
...
Şunu bilmiyoruz,
anlam yüklediğimiz herşey,
aslında gerçekten anlamı olan şeylerin yanında bir "hiç" tir.
Biz anlam yüklediklerimizle oyalamaktan ruhumuzu,
gerçekten anlamı olan şeyleri göremez hale geldik!
Yüzeyselliğimizle körleştik işte!
...
Yüzeyden baktığımızda bulanık görünen derinler,
ona yaklaştıkça, onun bi parçası oldukça hatta,
daha belirginleşir,
daha gerçek, anlaşılır ve samimi hale gelir..
Daha mutlu eder insanı,
her ne kadar orada yalnızca mutsuzluğun olacağını düşünen
düşünme engelliler olsa da!
...
Sorun derine inebilmekte!
Gerçekten ordaki bizi görebilmekte!
Çoğu zamanda görmeye çabalamakta!
...

(Bütün kayıp ruhlara)

U.E.

4 yorum: